|
|
ღ*♥♥*ღ*·.♥. GoNüL SaYFaM.♥ღ*♥♥*ღ♥.
ღ*♥♥*ღBense hep seni bekledim kırık kalbim, yaslı gözlerimle... Bazen hayallere dalıyorum, seni düşünüp aglıyorum, Seni ve sevgini arıyorum hep kalbimde... Düsmüyor adın hic dilimden, Ölecegim gülüm bir gün ben, Senin sevginden, senin derdinden...ღ*♥♥*ღ
Yağmur damlalarındaki hüznü özlediyse yürek, yağmur yağan yerlere mi gitmek lazım acaba..? Evet, gitmekten bahsediyorum..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde can alıcı, ilginç, matrah ve gönül fetheden bir şeyler olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde deniz huzur, toprak hasret, şarkılar keyif kokuyor olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde sevda baştan çıkarıcı olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, bunda bir iş olmalı..Balonlar bile sabırsızlanıyor, sıyrılıyor ve kayıyorlar parmaklardan, gökyüzüne kavuşacağı için çıldırıyor. Balonlar bile bir yerlere gidiyorlar..bunda inceden bir ayar olmalı..Şarkılar gidenleri çağırıyor, şiirler gidene özlem yüklü,, romanlarda hasret var, içilen her kadehte gidene falsolu bir sitem var..Bu gidenler büyük insanlar olmalı, herkes onları çağırdığına göre..Bu gidenler çok değerli olmalı, herkes onları özlediğine göre..Birisini görüyorsun, gel otur, diyorsun, gitmem lazım, diyor..Nereye? Sen de mi..?Sokaktan geçenler bile gidiyor..ben susuyorum, anlamıyorum, anlamsızlaşıyorum..Hani ortaya bir soru atıldığında (bu da garip oldu, soru atılmaz ki sunulur!), bir bilene soralım derler ya, biz de bir gidene soralım..Soralım bakalım nereye gider bu insanlar..Acaba bildik ve tanıdık bir yerlere mi..? Mutlaka öğrenmek lazım..
(Havai fişekler patladı biraz önce..Tüm şehir rengarenk oldu, denize renkler düştü. Gidenler
de bu harikalığı gördüler mi acaba..? Bak şimdi merak ettim çünkü inanılmazdı..)
Sahi, bir de gidenlerin arkasından dökülen göz yaşları var. Hem gidiyorlar, hem de ağlatıyorlar. Vay vay vay, olaya bak..İçtikçe içiyoruz, sarhoş oluyoruz, gitme tarzında çakır keyif mesajlar atıyoruz, neden yaptım ki oluyoruz sonra, gururumuzu sigara alırken herhalde bir yerde düşürdük, geri dönüp izlerimizde onu arıyoruz, isyan boğazımızda düğümlenip kalıyor, her çığlık atışımızda bir parçasını kusuyoruz..Gidenler dünyayı kurtaran adamlar olmalı, bizler sanırım bu yüzden kahroluyoruz..
Yok arkadaş, hal böyleyse benim de gitmem lazım. O zaman öğreneceğim orada mutluluk ve huzur var mı diye..Bu yüzden gitmem gerek..Kaldığım için boğuluyorum belki...kaldığım için sürekli sorunlar gelip, biz senin kardeşiniz, diyor belki..kaldığım için bu susuzluğum belki..olamaz mı ki..?
Evet, evet..mutlaka gitmem lazım, o zaman öğreneceğim bunları..( gideceksen git ama, fazla uzattın demeyin, anlatıyorum işte, bir dakka..) Evet gitmeliyim ama bunun adı kaçmak olmamalı..kaçarsam gitmiş olmam ki..Öyle bir gidişim olmalı ki; arkamdan gelmemeli acılar, beni takip etmemeli iki yüzlü gülüşler, dokunmak istediğinde bana ulaşamamalı yüreğe bulanmayan eller, sadece bedeniyle sevişen vücutlar izlerimi bulamamalı yani..Öyle bir gidişim olmalı ki, ben bile anlamamalıyım nasıl gittiğimi, ben bile fark etmemeliyim..Gidişimin bir anlamı olmalı, bir hikayesi, bir mesajı..Kelimeler sıfatlaşmalı hatta somutlaşmalı...dokunabilmeliyim kelimelere, belki onlar da bana....Gidişimin bir fragmanı olmalı, merak edilmeli, alt yazısız türkçe olmalı..Gidişimin oscar'a aday bir film müziği olmalı, ayakta alkışlanmalı, insanlar mest olmalı..Giderken sadece ben gitmeliyim, yardımcı oyuncular perde kapanırken arkada kalmalı..Gidişimin bir ağırlığı olmalı, başı dik olmalı, gururu adımlarında olmalı...Öylesine değil böylesine olmalı..Sahibi olduğum ya da olmak zorunda kaldığım bütün aldanışlar ben giderken el sallamalı..gidişimin bir önemi olmalı yani, önemsenmeli..Bedeni bana uymayan, uzun boylu bütün vedalar, gitmemem için yalvarmalı ama ben duymamalıyım...Gidişimin bir derinliği olmalı, şnokerle dalınmalı ama havasız bırakmamalı..Suskunluk adı altındaki bütün silahlar tutukluk yapmalı, hedefi bulamamalı ama panzerler çalışmalı..Gidişimin gürültülü bir yanı olmalı yani, rahatsızlık vermeli, uyku kaçırmalı, uyutmamalı..Hani nasıl bir anda gelen bir haber şaşırtır yüzlerimizi; gidişimin haberi flash olarak çıkmalı, son dakika haberi olmalı, şaşkınlık yaratmalı, kaygı uyandırmalı..Bu gidişin rengi mavi, mevsimi sonbahar olmalı..Yosun kokusu bulaşmalı izlerine, papatyalar gülümsemeli, yağmur inadına sevgiyle ıslatmalı yani..Gidişimin anlaşılır bir yanı olmamalı, anlaşılmamalı, gizem yaratmalı....anason kokan bir tadı olmalı, sodalı olmalı, birden çarpmamalı..
"Ben gidersem ruhum sen kal dünyada" diye söylüyor şarkısını Sibel Sezal..Ben gidersem ruhum da benimle gelmeli, yabancı bedenlerde öksüz yaşamamalı, yalnız olmamalı..Gidişim bir bütün olmalı anlıyor musunuz, yarım kalmamalı,ekmek arası hasret kokmamalı...Yürekten söylenmeli şarkılar, ruhum giderken dinginliği dans ederek yaşamalı..Gidişimin ritmik ve artistik bir konsepti olmalı..
-nereye gidiyorsun?
-bilmem..
-insan bilmediği bir yere gider mi..?
-bilmediğim için gidiyorum zaten, öğrenmek için..
Gidişimin koordinatları bilinmemeli, haritada görünmemeli, rakımı belli olmamalı..gidişim radara yakalanmamalı yani..Sizleri bilmem ama benim gidişimin yönetmene ve senariste ihtiyacı yok..gidişim kamerasız ve suflesiz olmalı..Alt tarafı gideceğim değil mi, ne çok şey istedim böyle...Eee benim gidişim kolay değil, bol ayrıntılı olmalı..Ayrıntılarda gizlidir asıl önemli olanlar...gidişimin önemli ve öngörülü bir yanı olmalı..
Neyse, hadi ben gittim artık..Sizlere oralarda neler olduğunu, gidenlere neden cazip geldiğini söylemek isterdim elbette ama her giden gibi benim de dönmeye niyetim yok. Şimdi, her zaman iç çekerek dinlediğim, ahlara ve vahlara sardığım ama söylemekten de her nedense garip bir zevk aldığım şarkı, dudaklarıma itinayla oturuyor..Hadi siz de bana eşlik edin, beraber söyliyelim:
bir çok giden / memnun ki yerinden
çok seneler geçti, çok seneler geçti / dönen yok seferinden
Dedim ya, gidişimin bir derinliği olmalı..bir gün sizlerin de gidebilmeniz dileğiyle... Sahi merak ettim şu an, sizin gidişiniz nasıl olmalı, neye benzemeli, hangi tatda olmalı ve nasıl bir fon üzerinde uyarlanmalı..? Yoksa siz bir yerlere gitmek istemediniz mi hiç..? Sahi siz neden kalıyorsunuz..? Yoksa mutlu musunuz..?... Cevaplarınız beni şaşırtabilir, duymadan uzaklaşayım bari, yoksa gidemeyebilirim...!!
Hadi ben gittim
Görüşmemek üzere..
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır ins
Şimdi gece, şimdi karanlık ve şimdi sessiz
Her yan sensiz…
Şimdi sesleniyorum, ay duyuyor, karanlık hissediyor
Karşı kıyının ışıklarının hepsi şahit oluyor,
Seni seviyorum diyorum, iç çekiyorum…
Sonra, yeniden hızlanıyor kalp atışlarım
Bir kez daha ve bir kez daha ve bir kez daha seni seviyorum…
Taa ki senin için atan bu kalp durana kadar…
Seni seviyorum seni seviyorum seni seviyorum…
Işıklar bilmiyor,gecenin karanlığı aydınlanmıyor
İçimde hissettiğim aydınlıksa yalnızca sensin bitanem
Sensin benim ışığım, sensin benim gökyüzüm
Sensin benim günüm güneşim…
İşte bak yine gece!
Çünkü sen yoksun şu an yanımda
Sen olmadığın an hep gece, hep gece, hep gece…
Beni duyuyormusun? Beni duyuyormusun bitanem?
Yoksa yine uyuyormusun? Olsun…ben seni yine seviyorum
Ben sana yine sesleniyorum…
Belki duymuyorsun , ama hissediyorsun,
Hisset… hisset olurmu? Seni çok hem de çok seviyorum…
Bir sevgilim oldu nazlımı nazlı
Gözlerine baksam utanır kaçar
Gözleri yeşildir dudaklar ballı
Bakışlar kalbime aşk sevgi açar
Kaşları yay olmuş içime akar
Kirpikler,yayda ok,kalbime batar
Dokunsam eline bedeni yakar
Dokundurmaz ele utanır bakar
Taramış saçları bak lüle lüle
Bir kemer bağlamış inceden bele
Kaçar uzaklara değdirmez ele
Uzaktan uzağa bakışlar yapar
Gerdanı rüyadır süt gibi beyaz
Yanakları olmuş bir elma kiraz
Açılıp serpilmiş büyümüş bu yaz
Göz ucuyla tatlı bakışlar saçar
Tatlı dilli huzur verir insana
Güzel yüzü,ışık tutar dünyama
Ben, yeşil gözlüye aşığım ama
Yaklaşmaz yanıma kalbimi yakar
Sen bilirmisin insan nasıl kendini unutur.
Nasıl haykırmak isterde sesi boğazında düğüm olur.
Konuşmak istersin konuşamazsın,
Kaçmak istersin kaçamazsın,
Hatta gözlerindeki yaşlar Bitmiştir,ağlayamazsın...
Sen bilirmisin benzine su bulanmış bir İnsan titrek,
Cılız bir kibritin aleviyle nasıl tutuşur Nasıl sokaklara,
Evlere,hatta kendine bile sığmaz olur.
Düşünmek istersin düşünemezsin,
Unutmak istersin unutamazsın...
Sen bilirmisin,
Nasıl bir örümcek kemirir durur beynini.
Ey sevdiğim,bende bilmezdim bir Zamanlar
Hatta düşünmezdim bile
Bu kadar acımasız değildir derdim İnsanlar.
Ama oluyormuş,ama öğretiliyormuş İnsana.
Yudum yudum ömründen Çalıp,hayallerini,
Umutlarını,daha da ötesi kendini bile Unutabiliyormuş insan.
Haykırıyor,isyan ediyorum bazen Kendime
Ama elden ne gelir bütün dertler,acılar Yine benimle.
Olsun diyorum varsın buda olsun alışırım Diyorum,İşte
Bu arada bir mermi daha vuruluyor Beynime.
Olmuyormuş güzelim,alışılmıyormuş bu Acıya.
Acınında acısı vardır bende biliyorum.
Ama kalbim kaldırmıyor artık,
Öylesine yorgun,öylesine geçmişim ki Kendimden,
Artık insanlar bile vazgeçer olmuş benim Bu halimden.
Zaman diyorum,ilaç diyorum,
Buda geçer diyorum.
Ama itiraf edeyim mi sana
Buna artık bende İNANMIYORUM......
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yogunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insani
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır ins
O elinde tuttugun zarf bir ihanet aninda örülmüştür
Ve zarfın içindeki kağıt
er mektubudur görülmüştür
Doğum günüm bu gün 3 Aralık
Ve şafak karanlık
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Dün sevdiğimle ayrıldık
Son mektubuymuş bana yazdığı
Bir daha yazmayacakmış
Demek sevda ayrılığa bir ay dayanırmış
Ve asker ocağında terkedilmek de varmış
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Bu gün doğum günüm 3 Aralık
Ve şafak karanlık
3-5 nöbetindeydim dün gece
Bir şarjörün boşluğunda içtim son sigaramı
Ve yorgan gibi üstümü örttü kar siperde
Sabaha karşı biraz içim geçmiş
Hayalin gözümün önüne geldi anne
Kızkardeşimi de verdiğinden beri sevdiğine
Bir ben bir de sen kaldın geriye
Üzülme anne üşümüyorum
Bekliyorum elim tetikte
Bekliyorum memleketi ve seni
Ve artık beklemiyorum beni beklemeyen sevdiğimi
Beklemiyorum yüreğimi ve aşkımı
Soğuk siperde yalnız bırakan sevgiyi
Ve bekliyorum anne elim tetikte
Eğer girerse menzile vurup öldüreceğim
Hem aşkı hem sevgiyi
Geçen gece karakolu bastılar
Kurşunlar yağmur gibi yağdı üzerimize
Garip gelecek belki sana ama
Ortalık bayram yeri gibi oldu anne
Biliyormusun o an hiç korkmuyorsun
Herkes kendini bir sipere atıyor
Ve gecenin karanlığında kurşun yerine
Işıl ışıl yıldızlar yağıyor sanki üzerimize
Ve ölüm bile aklımıza gelmiyor anne
Canlar canlar gidiyor
Gidiyor canlar anne
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde, ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz.
Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Diplomamız bol ama sağduyumuz az.
Uzmanlar arttı ama sorunlar çoğaldı.
İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı.
Çok para harcıyoruz Ama az gülüyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz.
Çok konuşuyor ama az gönül veriyor ve bol yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza uğramak için karşı sokağa gidemiyoruz.
Uzaya ulaştık ama kendi iç derinliklerimizden habersiziz.
Havayı temizledik ama ruhları kirlettik.
Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık.
Çok yazıyor ama az gelişiyoruz.
Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı ama dostlar eksildi.
Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı.
Daha mutlu olmak için somurtarak çalışıyoruz.
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.
Ve nihayet: Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık...
Bana bir resim çiz ;
Mum ışığında aydınlanmayı bekleyen geceler ,
Kapkara gökyüzünde kaybolmuş yıldızlar ,
Acıyan yüreğim olsun içinde ..
Acıyı çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Kan revan içerisinde unutmaya uyuyan insanlar ,
Kırık dökük düşler ,
Kırılmış insanlar olsun içinde ..
Unutmayı çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Yolunu kaybetmiş insanların oradan oraya savrulmaları ,
Aradıklarını bulamamanın yıkılmışlığı ,
Acı ile kanamaları olsun içinde ..
Kanamayı çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Yalnızlığın ayazında donmaya ramak kala insanlar ,
Sigaramın dumanında boğulan düşler ,
Dumansız düşünceler olsun içinde ..
Ramak kalmayı çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Beklemekten usanmayan fakat beklediği 'şey'i unutan insanlar ,
Titrek cümleler , ağlamaklı sözcükler ,
Unutulan insanlar olsun içinde ..
Unutulmayı çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Koşan ama sol tarafındaki ağırlıktan kaçamayan ,
O ağırlığın altında ezilirken ,
Çığlıkları duyulmayan insanlar olsun içinde ..
Sessiz çığlıkları çiz bana !
Bana bir resim çiz ;
Adı , ihanet olsun ...
Bana bir resim çiz ;
Adı , ayrılık olsun ...
Dinle beni içimdeki ben, Bu yürek ikimizi çekmez.
Ya sen demir atmalısın ya ben, Bu liman ikimize yetmez.
Güneşin çocuğusun sen, Neşen hiç tükenmez.
Oysa; Yağmuru severim ben, Ağladığım fark edilmez.
Çokluktan yanasın sen, Gönül okşayanların hiç bitmez.
Oysa; Yalnızlığı severim ben, Kimse alay edemez.
Gündüzlerin adamısın sen, Yüzüne gölge düşmez.
Oysa; Geceyi severim ben, Çirkinliğim görünmez.
Güzelin peşindesin sen, Değerine paha biçilmez. Oysa;
Çirkini severim ben, Güzelim diye övünmez.
İnsana taparsın sen, Tatlı sözü esirgemez,
Oysa; Hayvanı severim ben, Dili yok, yalan söylemez.
Dinle beni içimdeki ben. Bu liman ikimize yetmez.
Ya sen demir almalısın ya ben. Yoksa bu kavga bitmez.
gönlümün
***...Farkında Mısınız?...***
|
30 Juni
.####%####################.,::;;;;;;;;;;,
.####%###############%######:::;;;;;;;;;;;;;,
####%%################%######:::;;;;;;;;@;;;;;;,
####%%################%%#####:::;;;;;;;;;@;;;;;;,
####%%################%%#####:::;;;;;;;;;@@;;;;;;
`####%################%#####:::;;;;;;;;;;@@;;;;;;
`###%##############%####:::;;;;;;;;;;;;@@;;;;;;
`#################'::%%%%%%%%%%%%;;;@;;;;;;'
`#############'.%%%%%%%%%%%%%%%%%%;;;;;'
`#########'%%%%#%%%%%%%%%%%%%%%%%%%,
`#####'.%%%%#%%%%%%%%%%%%%%#%%%%%%,
`##' %%%%##%%%%%%%%%%%%%%%##%%%%%
### %%%%##%%%%%%%%%%%%%%%##%%%%%
' %%%%##%%%%%%%%%%%%%%%##%%%%%
' `%%%%#%%%%%%%%%%%%%%%#%%%%%'
' `%%%#%%%%%%%%%%%%%#%%%%'
` `%%%%%%%%%%%%%%%%%%'
` `%%%%%%%%%%%%%%'
` `%%%%%%%%%%' '
' A `%%%%%%' '
' T `%%%' '
' M .%% S`
` A %%% E '
` C ' V'
` A ' İ'
' ' N'
' ' Ç`
' ' '
Kaldırım çocuğu yüreğim
Nereye baksa yok olacak
Nereye dokunsa taş kesecekmiş
Gibi
Ağlamak istiyor gözlerim
Ve ağlatmak ölesiye...
Kaçmak istiyorum
Kaçmak
Nereye gidecegini bilmeden
Kaçıp gitmek
Terketmek istiyorum bu şehri
Ve
Terkedince ölmek
Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.
Adam olana bir söz yeter.
İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü, ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözü defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, bir kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.
sana verebileceği m sevgi dolu bir kalbim var
Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya
daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere,
kalp nakli için ilân vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı...
Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı.
Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu...
Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yine de
engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına,
fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor,
anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu...
"Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti
delikanlı... Genç kızda zaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri,
sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte,
dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş,
onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi...
Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi...
Ayrılıklarından bu yana beş bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir,
her günü hüsran... Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbini
kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı
bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı...
Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı,
bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini
seyrederdi... En çok da saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş,
koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu.
Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa,
kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda
değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki...
Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa
yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık...
Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek
istemiyordu.. Ufak da olsa ondan bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmek
istemiyordu... Sevdiği, kimbilir kiminle beraberdi? Kendi, sevgi dolu kalbini kimseyle
paylaşmayı düşünmemişti bile ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisini
silmiş atmış mıydı acaba kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir
ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha
ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada...
Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti.
Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler
içinde daldı... Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü
bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı...
Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı...
O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve
görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. Bir hafta sonra tekrar gözlerini
açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler eksikti...
Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir
türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu...
Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı.
Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu
uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu...
Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmıştı ama
ameliyatı kolay değildi, bir aya kalmadan geçer demişti doktor.
Aylar geçmişti ama hâlâ aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün
onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlara.. En çok kan
kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi.
O da genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi
görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine
dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle...
Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti.
Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne
olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı.
Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı
atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı.
Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği
sevdiğinin kokusu vardı mektupta... Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip
oturdu yavaşça... Kağıdı açtı ve elleri titreyerek okumaya başladı.
"Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını
bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her
günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu...
Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da
hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce
ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında
olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime,
sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek
bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim.
Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye...
Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık...
Senden çok uzaklardayım belki ama yine de seni görmek için uzaklardan
gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken
yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi
bildiğini sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi
sevmemizin altıncı senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarın da
sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak
olur mu? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona... Seni senden bile çok seven bir
sevgi var kalbinin içinde unutma. Kırmızı gülü de unutma olur mu?
Seni Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadar da Seveceğim...
pazarladım anılarımı
geri versinler diye
içimde hiç bir söz kalmadı
bilmediğin sitemlerim
gitme deyişlerim
neye yarar.
neye yarar gelmelerine sakladığım
sevinç çıglıklarım
söyle
hangi yanınla sevmiştin beni..
adın "gülsün" içinde
yüzümdeki tebessümlerin
katili oluveririm
seni düşündükçe
yaralarım
kendi ellerimden alırım sevdayı
en cocuksu yanım
ağlayıverir öksüz kalırım
sen kokar tenim
bedenimde
yanmadık
cehennem bırakmaz
yüreğim ellerimden düşüverir
gidişlerine
kan doldurup içerim
geceleri susarım
kimseler anlamaz
dilimden
konusurum
söyleyemem adını
nasıl böyle
sevmekten uzaklastıgını sorarım
sen susarken bile ben anlarım
Sevemiyorum seni!
sevme sevmekten uzakken beni
yoluma cıkmayan
yol ararsın bulmamak için
sen en buyuk gunahım olursun
geceleri infazıma bahaneler ararken
anarım seni
adını vururum
Sen yoksun
mühürleriyle şiirlerime susarım
suskunlugum olursun
hiç susmadıgın zamanlarıma
sustum..
sagırlaştım sana,
sevdaya söz vermedim senden sonram
olmadı
sözlerine bıraktıgım "aşk" yalnız
şimdilerde
En sensiz yanım
simdi benden sessiz bana uzak
en cok sana yakın
varoluşunun umudu getirmez seni
döndürmez geriye
hiç birşeyim
ayrılıgı yazdın kadere
beni böyle istanbul kederleriyle
bütün
dön ..................
cümlelerimi susturup gidiyorsun..
hadi git.....
|
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalıyorum öylece
Saatlerce bakıyorum
Boş duvarların belli belirsiz yerlerine
Bir şeyler düşünüyor gibiyim
Buğulu gözlerle
Oysa beynim boş, fikirsiz düşüncelerle
Herkes bir şeye üzüldüğümü biliyor gibi
Oysa bir isim koyamıyorum acıma
Ne beni biranda, apansız yıkan
Nelerden sonra anlıyorum gittiğini
İçimdeki güller ağlar ben ağlarım
Şimdi anlıyor gibiyim
Biranda iradesiz oluşumu
Yıkılışımı dertlerimi
Meğer ne çok sevmiş
Bu deli gönül seni
Oysa ardına bakmadan, gidenlerden
değil miydik
Ölenleri gözümüzden, yaş akmadan
gömenlerden değil miydik
Biranda iki duygu taşıyamaz
yürekler derdim
Bir yanda ölümüne sevgi,
bir türlü kopmayış
Şimdi sende yaşıyorum
ve galiba seni şimdi anlıyorum.
Bir durgunluk var bu gün sende
Yüzündeki hüzün ele veriyor
Donuk bakışların dalarken uzaklara
Belirli olmayan ifadeler.
Dünyayı bir pula satacak kadar umursamaz.
Üzerine çöken kara bulutları dağıt ne olur
Gülümse ki güneş doğsun dünyama
Karanlıklar dağılsın
Solmasın gönlünün çiçekleri
Sen ki yegâne yaşam sebebimsin
Dayanamam böyle üzülmene senin
Göz pınarlarım hazır akmak için
Senin gözlerinin yerine
Yeter ki yaş akmasın gözünden
Bahar tüm ihtişamıyla hissettirirken kendini
Nerden sardı bu sonbahar havası seni
Kov tüm karamsarlıkları
Olumsuzluklara karşı diren
Yılmadan, bıkmadan mücadele et
Çünkü yaşamak güzel her şeye rağmen
|
|
BEN SENII COK
AMA COKK
ÖZLEDİMMM
Şiir tadındaydın sevgili...
Su gibi yudum yudum
Hava gibi nefes nefes
Ekmek gibi dilim dilim
Ben seni özlemişim…
Gözbebeklerinde yüzümü
Dudaklarında adımı
Hayalinde düşümü
Canım deyip gülüşünü
Ben seni özlemişim…
Niçin dolar gözlerim
Niçin bulurdum ben
Her şarkıda seni
Niçin her hüzünlü şiir
Derinden dağlarmış yüreğimi
Ben seni özlemişim…
Yokluğunda üç gece
Titrediğini ellerimin
Delice çarptığını
Yaralı yüreğimin
Saklasam bilmeyeceksin
Bilmelisin ki bir'sin
Her an benimlesin
Ben seni özlemişim…
Nereden baksan ayrılık
Nereden baksan yoksulluk
Nereden baksan sensizlik
Ölüm gibiymiş bana
Yaşayıp bilmeliymişim
Ben seni özlemişim…
Uykusuz gecelerde kalmayı
Senle sevdalara uyanmayı
Yangınlarda suya kanmayı
Yeniden sana sevdalanmayı
Ben seni özlemişim…
Ayrılık nasıl olurdu
Ölüm gibi yokluğun
Sensiz gecelerde benim
Bir şey var farkında olduğum
Ben seni…
Yanı başımda iken özlemişim...
Beni benim seni görebileceğim biçimde ara
umudum oldun ...
senınle mutluyum ..
senınle...
gıtme...
gıtme desem
dınlermısın benı...
donupde bakrmısın
son kez
gozlerıme tutarmısın
ellerımden
bakarmısın
eskısı gıbı
yıne benı sevdıgını
soylermısın
yıne bakarmısın bana
tatlı tatlıı
olmayacak bılıyorum
yıne hayal kuruyorum
yıen senı dusunuyorum
lanet olsun .............
|
|
|
O KENDİSİNİ BİLİYOR HAYİN |
|
|
SEVGİYİ SENDE BULDUM,SENDE TATTIM
SENİNLE YAŞAYIP,SENİNLE ÖLDÜM
SENİNLE MUTLU OLUP,SENİNLE GÜLDÜM
SEN BENİM İÇİN BENSİN "Yeşil Gözlüm"
O GÖZLERİN AŞIK ETTİ BENİ SANA
BENİ SANA BAĞLAYANLARDA ONLAR
SENİ BENDEN KOPARANDA ONLAR
SEVDİĞİMİ ANLASANA "Yeşil Gözlüm"GÖZLERİN BENİM IŞIĞIM OLDU
SÖZLERİN İSE HAYATIM OLDU
BAKIŞIN İNAN Kİ MUTLULUĞUM OLDU
SENSİZ YAŞAYAMAM "Yeşil Gözlüm"
TUTKUM
bütün satırlara inat
bütün kalemlere,mürekkeplere inat
SOL TUTKUMU yazacağım...
acıyan,kanayan yanımı,
iyileşmek bilmeyen,kabuk bağlamayan yaramı,
bütün ihanetlere,
bütün terkedilişlere,
ve bütün gecelere inat
SOL TUTKUM,seni yazacağım
yapraklarin rengi soldu
bu kacinci mevsim oldu,
ister dinle ister saklan
sana benden baskasi haram.
bak el ne derse desin dedim,
gidermiydim cok sevseydin,
oyle ucuz, miğdeden değil yürekten olsun istedim,
aylar geçti yıllar geçti, kapanmadı hala yaram.
izmi kaldı? , canmı yandı? bir kez olsun hic sormadin.
simdi
ister anla ister duyma, istersen geri donup hic bakma,
sana benden baskasi haram
sana benden baskasi YALAN....
adını hecelemekle başladım aşka
tadını hiç bilmeden
yüzünü ezberlemeden
tenine dokunmadan...
ve adını tamamlamak
tadını almak
yüzünü ezberlemek
ve tenine dokunmak
yaraların en büyüğünü açtı yüreğime...
sol tutkum,ezberimdesin...
Üstümde yılların ezikliği var
Vefâsız, dünyâmı etti bana dar
Çektiğim çileler kaldı sâde kâr
Çürüyen gençliğe acırım şimdi...
Yüzüme gülüşü, yalanmış meğer
Koynumda besledim, yılanmış meğer
Zehrini kusmaya dolanmış meğer
Boşuna sevgiye acırım şimdi...
Kahretti, hayâta küstürdü beni
İçime kapattı, susturdu beni
Her şeyden bezdirdi, pusturdu beni
Kaybolan benliğe acırım şimdi...
bir gün sol yanında
acıların yine kanarsa
hasretlik seni o yaradan vurursa
eğer söz tıkanır göz konuşursa
ve sen düşünmediğin kadar
ölüme yakın olursan
ben bütün uçsuz bucaksız sevdamı
içimde sana olan tutkumu
seninle geçirdiğim onca zamana inat
yanıma alır
seninle ya yaşamın olmadığı bi kent kurarım
yada gidilmesi gereken o ölüm yolunun başını tutarım
nasılsa ben birkez yaklaştım ona...
sen başla yeniden yine yine yine...
ben burdayım seni izliyorum
sessizce...
sol ağrım...
hasretlik boynuma dolandı
ipini çeksen öleceğim...
% ₥•—› ATMACA‹—• ₥ %
Yağmur damlalarındaki hüznü özlediyse yürek, yağmur yağan yerlere mi gitmek lazım acaba..? Evet, gitmekten bahsediyorum..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde can alıcı, ilginç, matrah ve gönül fetheden bir şeyler olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde deniz huzur, toprak hasret, şarkılar keyif kokuyor olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, gidilen yerlerde sevda baştan çıkarıcı olmalı..Herkes bir yerlere gittiğine göre, bunda bir iş olmalı..Balonlar bile sabırsızlanıyor, sıyrılıyor ve kayıyorlar parmaklardan, gökyüzüne kavuşacağı için çıldırıyor. Balonlar bile bir yerlere gidiyorlar..bunda inceden bir ayar olmalı..Şarkılar gidenleri çağırıyor, şiirler gidene özlem yüklü,, romanlarda hasret var, içilen her kadehte gidene falsolu bir sitem var..Bu gidenler büyük insanlar olmalı, herkes onları çağırdığına göre..Bu gidenler çok değerli olmalı, herkes onları özlediğine göre..Birisini görüyorsun, gel otur, diyorsun, gitmem lazım, diyor..Nereye? Sen de mi..?Sokaktan geçenler bile gidiyor..ben susuyorum, anlamıyorum, anlamsızlaşıyorum..Hani ortaya bir soru atıldığında (bu da garip oldu, soru atılmaz ki sunulur!), bir bilene soralım derler ya, biz de bir gidene soralım..Soralım bakalım nereye gider bu insanlar..Acaba bildik ve tanıdık bir yerlere mi..? Mutlaka öğrenmek lazım..
(Havai fişekler patladı biraz önce..Tüm şehir rengarenk oldu, denize renkler düştü. Gidenler
de bu harikalığı gördüler mi acaba..? Bak şimdi merak ettim çünkü inanılmazdı..)
Sahi, bir de gidenlerin arkasından dökülen göz yaşları var. Hem gidiyorlar, hem de ağlatıyorlar. Vay vay vay, olaya bak..İçtikçe içiyoruz, sarhoş oluyoruz, gitme tarzında çakır keyif mesajlar atıyoruz, neden yaptım ki oluyoruz sonra, gururumuzu sigara alırken herhalde bir yerde düşürdük, geri dönüp izlerimizde onu arıyoruz, isyan boğazımızda düğümlenip kalıyor, her çığlık atışımızda bir parçasını kusuyoruz..Gidenler dünyayı kurtaran adamlar olmalı, bizler sanırım bu yüzden kahroluyoruz..
Yok arkadaş, hal böyleyse benim de gitmem lazım. O zaman öğreneceğim orada mutluluk ve huzur var mı diye..Bu yüzden gitmem gerek..Kaldığım için boğuluyorum belki...kaldığım için sürekli sorunlar gelip, biz senin kardeşiniz, diyor belki..kaldığım için bu susuzluğum belki..olamaz mı ki..?
Evet, evet..mutlaka gitmem lazım, o zaman öğreneceğim bunları..( gideceksen git ama, fazla uzattın demeyin, anlatıyorum işte, bir dakka..) Evet gitmeliyim ama bunun adı kaçmak olmamalı..kaçarsam gitmiş olmam ki..Öyle bir gidişim olmalı ki; arkamdan gelmemeli acılar, beni takip etmemeli iki yüzlü gülüşler, dokunmak istediğinde bana ulaşamamalı yüreğe bulanmayan eller, sadece bedeniyle sevişen vücutlar izlerimi bulamamalı yani..Öyle bir gidişim olmalı ki, ben bile anlamamalıyım nasıl gittiğimi, ben bile fark etmemeliyim..Gidişimin bir anlamı olmalı, bir hikayesi, bir mesajı..Kelimeler sıfatlaşmalı hatta somutlaşmalı...dokunabilmeliyim kelimelere, belki onlar da bana....Gidişimin bir fragmanı olmalı, merak edilmeli, alt yazısız türkçe olmalı..Gidişimin oscar'a aday bir film müziği olmalı, ayakta alkışlanmalı, insanlar mest olmalı..Giderken sadece ben gitmeliyim, yardımcı oyuncular perde kapanırken arkada kalmalı..Gidişimin bir ağırlığı olmalı, başı dik olmalı, gururu adımlarında olmalı...Öylesine değil böylesine olmalı..Sahibi olduğum ya da olmak zorunda kaldığım bütün aldanışlar ben giderken el sallamalı..gidişimin bir önemi olmalı yani, önemsenmeli..Bedeni bana uymayan, uzun boylu bütün vedalar, gitmemem için yalvarmalı ama ben duymamalıyım...Gidişimin bir derinliği olmalı, şnokerle dalınmalı ama havasız bırakmamalı..Suskunluk adı altındaki bütün silahlar tutukluk yapmalı, hedefi bulamamalı ama panzerler çalışmalı..Gidişimin gürültülü bir yanı olmalı yani, rahatsızlık vermeli, uyku kaçırmalı, uyutmamalı..Hani nasıl bir anda gelen bir haber şaşırtır yüzlerimizi; gidişimin haberi flash olarak çıkmalı, son dakika haberi olmalı, şaşkınlık yaratmalı, kaygı uyandırmalı..Bu gidişin rengi mavi, mevsimi sonbahar olmalı..Yosun kokusu bulaşmalı izlerine, papatyalar gülümsemeli, yağmur inadına sevgiyle ıslatmalı yani..Gidişimin anlaşılır bir yanı olmamalı, anlaşılmamalı, gizem yaratmalı....anason kokan bir tadı olmalı, sodalı olmalı, birden çarpmamalı..
"Ben gidersem ruhum sen kal dünyada" diye söylüyor şarkısını Sibel Sezal..Ben gidersem ruhum da benimle gelmeli, yabancı bedenlerde öksüz yaşamamalı, yalnız olmamalı..Gidişim bir bütün olmalı anlıyor musunuz, yarım kalmamalı,ekmek arası hasret kokmamalı...Yürekten söylenmeli şarkılar, ruhum giderken dinginliği dans ederek yaşamalı..Gidişimin ritmik ve artistik bir konsepti olmalı..
-nereye gidiyorsun?
-bilmem..
-insan bilmediği bir yere gider mi..?
-bilmediğim için gidiyorum zaten, öğrenmek için..
Gidişimin koordinatları bilinmemeli, haritada görünmemeli, rakımı belli olmamalı..gidişim radara yakalanmamalı yani..Sizleri bilmem ama benim gidişimin yönetmene ve senariste ihtiyacı yok..gidişim kamerasız ve suflesiz olmalı..Alt tarafı gideceğim değil mi, ne çok şey istedim böyle...Eee benim gidişim kolay değil, bol ayrıntılı olmalı..Ayrıntılarda gizlidir asıl önemli olanlar...gidişimin önemli ve öngörülü bir yanı olmalı..
Neyse, hadi ben gittim artık..Sizlere oralarda neler olduğunu, gidenlere neden cazip geldiğini söylemek isterdim elbette ama her giden gibi benim de dönmeye niyetim yok. Şimdi, her zaman iç çekerek dinlediğim, ahlara ve vahlara sardığım ama söylemekten de her nedense garip bir zevk aldığım şarkı, dudaklarıma itinayla oturuyor..Hadi siz de bana eşlik edin, beraber söyliyelim:
bir çok giden / memnun ki yerinden
çok seneler geçti, çok seneler geçti / dönen yok seferinden
Dedim ya, gidişimin bir derinliği olmalı..bir gün sizlerin de gidebilmeniz dileğiyle... Sahi merak ettim şu an, sizin gidişiniz nasıl olmalı, neye benzemeli, hangi tatda olmalı ve nasıl bir fon üzerinde uyarlanmalı..? Yoksa siz bir yerlere gitmek istemediniz mi hiç..? Sahi siz neden kalıyorsunuz..? Yoksa mutlu musunuz..?... Cevaplarınız beni şaşırtabilir, duymadan uzaklaşayım bari, yoksa gidemeyebilirim...!!
Hadi ben gittim
Görüşmemek üzere..
29 Juni
Zaman yine gece yarısı,
Ve ben yine seni çok seviyorum,
Uyku girmese de gözlerime seni hayal ediyorum,
Özlemiyorum desem de seni çok özlüyorum.
Ben sana hiç yalan söylemedim,
Başka birini hiç sevmezdim,
Bekledim bekledim belki affedersin dedim
Özlemiyorum desem de seni çok özlüyorum
Geliyorum diyorum ama gelemiyorum
Seviyorum diyorum ama itiraf edemiyorum,
İsmini haykırmak istiyorum ama haykıramıyorum
Özlemiyorum desem de seni çok özlüyorum
Bana alçak diyorsun,
Benden nefret ettiğini söylüyorsun
Seni özlemedim diyorsun,
Özlemiyorum desen de beni çok özlüyorsun
attığımız kurşunlar
toprak üzerine
tohum gibi serpilecek
filizlenecek
güneşli günlerde sevgilerimiz
bir aşk türküsü duyacağız uzaklardan
nakaratını omuz omuza söyleyeceğiz
bir yürek gibi
bir kurşun gibi
tohum döken çiçek gibi
çoğalacağız toprak üzerine
Çok oldu gözlerinden ayrılalı,
Dokunuşunu hissetmeyeli,
Ağlamayalı,mutluluğu hissetmeyeli.
Sen benden uzakta olsan da,
Yüreğim yüreğinle, umudun olayım.
Gel, yanıma gel, sıcaklığına hasretim.
Özlüyorum her saniye ellerini, dudaklarını.
Ne hayalin ne fotoğrafın yetiyor,
Ben bile bana yetmiyorum.
Seni özlemeye devam edeceğim,
Her an sevmeye de...
Dokunuşlarının hayaliyle mutlu oluyorum,
Gözlerindeki benle gülüyorum,
Seninle yaşıyorum,
Seni ÇOK ama ÇOK SEVİYORUM...
Özlüyorum o güzel gözlerini
Özlüyorum “Seni Seviyorum” sözlerini
Özlüyorum o güzel günlerimizi
Özlüyorum sevgilim, özlüyorum seni.
ne olur beni bırakma ölene kadar bereber olalımkalbin yanıyor neden oldunu bilmiyorumgaliba ben aşık oldum
ne olur beni bırakma ölene kadar bereber olalımkalbin yanıyor neden oldunu bilmiyorumgaliba ben aşık oldum
nasıl söyleyecemi bilemiyorum seni sevdimi
...YORUM...
sizce aşk nedir ki bu zamanda aşk mı kaldı? Aşk çok uzaklarda güllerin kokusunda kaldı. O güllerin kokusundan birazcık alana ne mutlu. Bu asırda yalandan başka hiçbir şey kalmadı herkez birşeylerin peşinde koşma telaşında artık...
Aşk, şiddetli sevginin adıdır. Tasavvuf dilinde, Allah’a muhabbet anlamında kullanılır. Allah’a muhabbet, velayet yollarının en keskin kuvvetidir, en mühim maye ve iksirdir. (1)
İnsan, aşkı ya mecazi kullanır, ya da hakîkî. Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. “Mecaz hakîkate köprüdür” fehvasınca, bazan mecazî aşk, hakîkî aşka vesile olur. (2)
Bu konunun en çarpıcı misali, Leyla-Mecnun kıssasıdır denilebilir. Mecnun, Leyla’ya sevgisinden deli-divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla’ya benziyor diye, çölde ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar, “Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir” der. Neticede, Leyla’yla bir araya geldiğinde, hayır, der, Leyla sen değilsin, Leyla başka... Böylece Leyla’dan Mevla’yı bulur. Kendisindeki mecazî aşk, gerçek aşka inkılap eder.
Yunus Emre’ye “bana Seni gerek Seni” dedirten de, aynı İlâhi aşktır. Yunus Emre ve Mevlâna gibi Hak aşığı olan zatlar, aşktan bahsettiklerinde “İlahî aşkı” kastederler. Bundan sonraki “aşk” ifadelerine bu noktadan bakmak gerektir.
Her şeyden evvel “aşk” fikrî bir mesele değildir; hâlî ve vicdanîdir. Yani, matematiğin, kimyanın meseleleri gibi, net ifadelerle anlatılması ve anlaşılması mümkün olmayıp, ancak halen ve vicdanen bilinir. Bu noktada aşk, sübjektif bir karakter arz eder. Mevlâna, bunu şöyle dile getirir: Biri “Aşıklık nedir?” diye sordu. “Benim gibi olursan anlarsın” dedim. Kalem ki, çarçabuk yazıp gidiyordu. Aşkın tefsîri bahsine gelince, tahammül edemeyerek yarıldı. Akıl, aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı. (3)
Mevlâna’nın verdiği şu misalden hareketle, aşık olmayı manevî bir sarhoşluk olarak anlayabiliriz. “Bir sarhoş meyhaneden çıkıp da yolunu şaşırınca, çocukların maskarası ve eğlencesi olur. O sarhoş, böylece sekr halinde bulunur. Çocuklar ise, onun şarap zevkinden ve sersemlik neşesinden habersiz olarak arkasına takılır. Allah’ın aşkından sarhoş olanlardan başka, bütün halk çocuk mesabesindedir. Heva ve hevesten kurtulmuş olanlardan başkası, büluğa ermiş değildir.” (4)
Şu sözler ise, İlahî aşktan nasibini almayan ve dünyanın fani işleri içinde boğulup gidenlerin halini anlatır: “O çocuklar bir kamışa binerler ve ‘bu bizim burağımız veya mübarek gidişli düldülümüzdür’ derler. Yüklenmiş oldukları kamışı taşıdıkları halde, cehillerinden böbürlenirler ve kendilerini ata binmiş vehmederler.” (5)
Üstteki ifadelerde olduğu gibi, tasavvuf ehli divanlarında “şarap-meyhane” gibi mazmunlara sıkça yer vermişlerdir. Mânâdan nasibini almayanlar bu ifadeleri zahirine göre değerlendirmişler, o büyük zatları yanlış tanımış ve anlatmışlardır. Mevlâna, buna şöyle dikkat çeker:
“Senin içtiğin şarap haramdır.
“Biz helal olan şaraptan başka içmiyoruz.
“Çalış da yokluktan varlığa ulaş.
“Tanrı şarabıyla sarhoş ol.” (6)
Nitekim yüce Allah, “Onların Rabbi, onlara tertemiz bir şarab takdim eder” (Dehr suresi,21) buyurmaktadır. Ayette geçen “şarab” kelimesi, şu anda Türkçemizde kullandığımız “içki” anlamında olmayıp, “temiz içecek” mânâsındadır.
Şu muhavere aşıklar arasındaki mertebe farklılığına işarettir: İlahî aşk mensublarından Yahya b. Muaz, Bayezid-i Bistami’ye şöyle der: “Muhabbet kadehinden o kadar içtim ki, sonunda mestoldum.” Bayezid, şu anlamlı cevabı verir: “Muhabbet şarabını kase kase içtim. Lakin ne şarap bitti, ne de benim hararetim geçti.” (7)
Evet, Hak aşığı olan zat, her şeyi “Mevla’nın diyarından” gelmiş olarak görür. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, Mecnun her vesileyle Leyla’yı hatırladığı gibi; âşık da “Her şey bana Seni hatırlatıyor” der, varlıklardan Allah’ı bulur, Allah’ta fani olur. Hatta, Hallac-ı Mansur gibiler, kendilerini tamamen yok farz edip “Ene’l-Hak” bile derler. Şüphesiz, böyle aşıkların bu gibi sözleri, şerîatın zahirine aykırıdır. Manen sarhoş iken böyle söylemişlerdir. Mevlâna, böylelerin halini, kıpkızıl hale gelen demirin “ben ateşim” demesine benzetir. ( Ancak, şu mühim hatırlatmayı da yapmadan edemez: “Sen, sarhoş olanlardan kılavuzluk arama!” (9) Yani, böyle zatlar, hidayet üzere olmakla beraber, peşinde gidilecek kimseler değildir.
Mevlâna’nın bu son sözü, bu konudaki ifrat-tefrît görüşleri düzelten istikametli bir ifadedir. Zira, bir kısım insanlar, Hallac-ı Mansur gibileri göklere çıkarıp, onları en üstün mertebelerde sanmakla ifrat ederken; bazıları da onları küfürle itham edip tefrît etmişlerdir.
Tekrar aşığın dünyasına dönecek olursak... Evet, aşık bu dünyada kendini gurbette görür. “Vatan sevgisi imandandır” (10) hadisini tasavvufî mânâsıyla değerlendirir. Gerçek vatanı “Bezm-i Elest” olarak kabul eder. Şu dünya zindanındaki günlerini tamamlayıp, İlahî huzura vuslatı en büyük gaye bilir. (11)
“Aşık, gamdan da, sürurdan da hâlîdir. Baharsız, hazansız daima yeşil ve tazedir.” (12) Onun hali, şu manaları terennüm eder:
“Hoştur bana Senden gelen
“Ya gonca gül, ya da diken
“Ya hil’atu ya da kefen
“Narın da hoş, nurun da hoş.”
Aşık, Allah’tan gelen lütfu ve kahrı lütuf olarak görür. Mevlâna, buna şöyle dikkat çeker: “Gerek âlim olsun, gerek cahil olsun, isterse aşağılık biri bulunsun, herkes lütuf ile kahrı fark eder. Lakin, kahırda gizlenmiş lütfu, yahut lütuf içindeki kahrı az kimse bilir
...YORUM...
sizce aşk nedir ki bu zamanda aşk mı kaldı? Aşk çok uzaklarda güllerin kokusunda kaldı. O güllerin kokusundan birazcık alana ne mutlu. Bu asırda yalandan başka hiçbir şey kalmadı herkez birşeylerin peşinde koşma telaşında artık...
Aşk, şiddetli sevginin adıdır. Tasavvuf dilinde, Allah’a muhabbet anlamında kullanılır. Allah’a muhabbet, velayet yollarının en keskin kuvvetidir, en mühim maye ve iksirdir. (1)
İnsan, aşkı ya mecazi kullanır, ya da hakîkî. Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. “Mecaz hakîkate köprüdür” fehvasınca, bazan mecazî aşk, hakîkî aşka vesile olur. (2)
Bu konunun en çarpıcı misali, Leyla-Mecnun kıssasıdır denilebilir. Mecnun, Leyla’ya sevgisinden deli-divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla’ya benziyor diye, çölde ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar, “Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla’nın diyarından gelmiştir” der. Neticede, Leyla’yla bir araya geldiğinde, hayır, der, Leyla sen değilsin, Leyla başka... Böylece Leyla’dan Mevla’yı bulur. Kendisindeki mecazî aşk, gerçek aşka inkılap eder.
Yunus Emre’ye “bana Seni gerek Seni” dedirten de, aynı İlâhi aşktır. Yunus Emre ve Mevlâna gibi Hak aşığı olan zatlar, aşktan bahsettiklerinde “İlahî aşkı” kastederler. Bundan sonraki “aşk” ifadelerine bu noktadan bakmak gerektir.
Her şeyden evvel “aşk” fikrî bir mesele değildir; hâlî ve vicdanîdir. Yani, matematiğin, kimyanın meseleleri gibi, net ifadelerle anlatılması ve anlaşılması mümkün olmayıp, ancak halen ve vicdanen bilinir. Bu noktada aşk, sübjektif bir karakter arz eder. Mevlâna, bunu şöyle dile getirir: Biri “Aşıklık nedir?” diye sordu. “Benim gibi olursan anlarsın” dedim. Kalem ki, çarçabuk yazıp gidiyordu. Aşkın tefsîri bahsine gelince, tahammül edemeyerek yarıldı. Akıl, aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı. (3)
Mevlâna’nın verdiği şu misalden hareketle, aşık olmayı manevî bir sarhoşluk olarak anlayabiliriz. “Bir sarhoş meyhaneden çıkıp da yolunu şaşırınca, çocukların maskarası ve eğlencesi olur. O sarhoş, böylece sekr halinde bulunur. Çocuklar ise, onun şarap zevkinden ve sersemlik neşesinden habersiz olarak arkasına takılır. Allah’ın aşkından sarhoş olanlardan başka, bütün halk çocuk mesabesindedir. Heva ve hevesten kurtulmuş olanlardan başkası, büluğa ermiş değildir.” (4)
Şu sözler ise, İlahî aşktan nasibini almayan ve dünyanın fani işleri içinde boğulup gidenlerin halini anlatır: “O çocuklar bir kamışa binerler ve ‘bu bizim burağımız veya mübarek gidişli düldülümüzdür’ derler. Yüklenmiş oldukları kamışı taşıdıkları halde, cehillerinden böbürlenirler ve kendilerini ata binmiş vehmederler.” (5)
Üstteki ifadelerde olduğu gibi, tasavvuf ehli divanlarında “şarap-meyhane” gibi mazmunlara sıkça yer vermişlerdir. Mânâdan nasibini almayanlar bu ifadeleri zahirine göre değerlendirmişler, o büyük zatları yanlış tanımış ve anlatmışlardır. Mevlâna, buna şöyle dikkat çeker:
“Senin içtiğin şarap haramdır.
“Biz helal olan şaraptan başka içmiyoruz.
“Çalış da yokluktan varlığa ulaş.
“Tanrı şarabıyla sarhoş ol.” (6)
Nitekim yüce Allah, “Onların Rabbi, onlara tertemiz bir şarab takdim eder” (Dehr suresi,21) buyurmaktadır. Ayette geçen “şarab” kelimesi, şu anda Türkçemizde kullandığımız “içki” anlamında olmayıp, “temiz içecek” mânâsındadır.
Şu muhavere aşıklar arasındaki mertebe farklılığına işarettir: İlahî aşk mensublarından Yahya b. Muaz, Bayezid-i Bistami’ye şöyle der: “Muhabbet kadehinden o kadar içtim ki, sonunda mestoldum.” Bayezid, şu anlamlı cevabı verir: “Muhabbet şarabını kase kase içtim. Lakin ne şarap bitti, ne de benim hararetim geçti.” (7)
Evet, Hak aşığı olan zat, her şeyi “Mevla’nın diyarından” gelmiş olarak görür. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, Mecnun her vesileyle Leyla’yı hatırladığı gibi; âşık da “Her şey bana Seni hatırlatıyor” der, varlıklardan Allah’ı bulur, Allah’ta fani olur. Hatta, Hallac-ı Mansur gibiler, kendilerini tamamen yok farz edip “Ene’l-Hak” bile derler. Şüphesiz, böyle aşıkların bu gibi sözleri, şerîatın zahirine aykırıdır. Manen sarhoş iken böyle söylemişlerdir. Mevlâna, böylelerin halini, kıpkızıl hale gelen demirin “ben ateşim” demesine benzetir. ( Ancak, şu mühim hatırlatmayı da yapmadan edemez: “Sen, sarhoş olanlardan kılavuzluk arama!” (9) Yani, böyle zatlar, hidayet üzere olmakla beraber, peşinde gidilecek kimseler değildir.
Mevlâna’nın bu son sözü, bu konudaki ifrat-tefrît görüşleri düzelten istikametli bir ifadedir. Zira, bir kısım insanlar, Hallac-ı Mansur gibileri göklere çıkarıp, onları en üstün mertebelerde sanmakla ifrat ederken; bazıları da onları küfürle itham edip tefrît etmişlerdir.
Tekrar aşığın dünyasına dönecek olursak... Evet, aşık bu dünyada kendini gurbette görür. “Vatan sevgisi imandandır” (10) hadisini tasavvufî mânâsıyla değerlendirir. Gerçek vatanı “Bezm-i Elest” olarak kabul eder. Şu dünya zindanındaki günlerini tamamlayıp, İlahî huzura vuslatı en büyük gaye bilir. (11)
“Aşık, gamdan da, sürurdan da hâlîdir. Baharsız, hazansız daima yeşil ve tazedir.” (12) Onun hali, şu manaları terennüm eder:
“Hoştur bana Senden gelen
“Ya gonca gül, ya da diken
“Ya hil’atu ya da kefen
“Narın da hoş, nurun da hoş.”
Aşık, Allah’tan gelen lütfu ve kahrı lütuf olarak görür. Mevlâna, buna şöyle dikkat çeker: “Gerek âlim olsun, gerek cahil olsun, isterse aşağılık biri bulunsun, herkes lütuf ile kahrı fark eder. Lakin, kahırda gizlenmiş lütfu, yahut lütuf içindeki kahrı az kimse bilir
Zaman sensizlik…
Saat; yalnızlığı sen geçiyor…
Her hecesi 'sen' kokan özlemler biriktiriyorum içimde…
Ve gözlerime sığınmış yüreğimde saklanmış sessizliğin…
Yalnızlık değil çığlığım yokluğun sebebim…
Oysa ben varlığının sesiyim…
Yokluğunun hüznüyüm…
Ve sana adanmış özlemlerin en kuytusuyum…
Ah bu uzaklar…
Sana beni bana seni uzak eyleyen yollar…
Tükenmiyor bu yokluklar…
Ben ki
Yanındayken bile sana özlem dolu…
Yüreğine tutsağım..
Gel 'aşk-ı yar' eylediğim…
Sensizliğe alışmak yerine sen'li zamanda kaybolmayı istiyorum…
Şimdiki zamana uyarlamak istiyorum 'seni'…
Ve özlemin varlığında anlam olsun istiyorum
Seni yaşayan benliğime…
Ve şimdi;
Zaman sensizlik…
Saat; yalnızlığı 'sen' geçiyor…
Lakin
Yüreğine uzak düşen yüreğim seni yazıyor zamana…
Zaman ki; sensiz bir asır seninle bir an 'bana'…
Ve ben yine;Özledim çok özledim…
Gel ömrüme 'şans' dediğim…
Özleminin içinde boğuluyorum...
Yüreğimi aldın sevgili öylesine aldın ki.
Utandım önceki aşklarımdan kendimden.
Anladım ki onlarıda kendimide kandırmışım.
Ve hepsi silindi sen gelince.
Şimdi kalan izlerden utanıyorum.
Bütün kapıları kapandı yüreğimin sen gelince.
Yüreğimi öylesine aldın ki sevgili.
Senden önce yapılan onca kurlardankonuşmalardan gecelerden utandım.
Öğrenememişimbecerememişim.
Anladım senden öncesinin yalan olduğunu.
Yüreğimi öylesine aldın ki sevgili...
Uzaklaşıyordu düşüncelerim ve yüreğim.
Korkmuştum unutuyordum yavaş yavaş.
Ne yapacağımıne düşüneceğimi bilmiyordum.
Tam bir karmaşa ve boşluk içinde gezinirken birden irkildim uyandım.
Karşımda oturuyordun.
Söylediklerin bir tokat gibi patlıyordu yüzümde.
İnanamadımanlıyormusun....
Çünkü ben hep seni bekliyordum.
Kimsenin okumadığı kimsenin el sürmediği bir kitap gibi yüreğimin bir bölümü sana ayrılmıştıkapalı kapılar ardında öylesine özenle öylesine umutla korunmuştu ki kendim bile el süremedim.
Çünkü sadece senindi.
Yüreğimi öylesine aldın ki sevgili...
Öylesine çabuk öylesine birden bire oldu ki.
Hiç beklemezkenhiç ummadığım bir anda alt üst oldum.
Tuttum kendimi söyleyemedimkonuşamadım anlatamadım.
Oysa yıllar hep seni özlemekle hep seni düşünmekle ve sana ayrılan kitaba el değmesinbozulmasın diye şu dünyanın pisliğiçıkarcılığı bozulmuşluğu ve yapmacıklığı ile mücadele etmekle geçmişken şu yorulmuşluğumun üstüne yinede konuşamadımsöyleyemedim.
Yüreğimi öylesine aldın ki sevgili...
Anladım ki hayallerim vardı sende.
Düşüncelerim özlemlerimumutlarımyalnızlığım vardı sende.
Ve bir de yüreğimi öylesine aldın ki sevgili...
Daha yeni anladım sende var olanları.
Ben ben olmaktan çıkarken öğrendim tekrar kendimi.
Düşünecek özleyecek umutla bekleyecek hiçbir şeyim kalmadı senden başka.
Seninle beraber olduğum anlarda anladım ki zaten seni bekliyordum
zaten seni düşünüyor seni özlüyordum.
Sadece sarılmak istedim sana bir an...
Sadece ellerini tutmak.
Yüreğimi öylesine aldın ki sevgili...
Yapamadım korktum herşeyin bozulmasından kaybolup gidivermenden.
Yapamazdım anlıyor musun?
Ve birden bire farkına vardım.
Sen benim her doğum günümde pastamın üzerindeki mumları üflerken ve gökyüzünde her yıldız kayışında tuttuğum dileğimdin.....
YÜREĞİMİ ÖYLESİNE ALDIN Kİ SEVGİLİ SÖYLEYECEK HİÇBİR ŞEYİM KALMADI......
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim bir selam bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna ağlasaydım doya doya... Geçerdi üşümesi yüreğimin geçerdi üşümesi içimin kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak saçlarının kokusundan öpmek içime çekmek ve serin soluğundan içmek sana sarılmak kucaklamak uçmak isterdim…
Ama nafile
aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz
gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...
Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...
Yoksun işte kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi...
Bilirim
sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini
yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir
şeyimde yok…
Ağlıyorum buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz…
Ah! bir el olsan dokunsan alnıma okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde koklasaydım nefes nefes çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik kapımdaki akasya...
Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı hicranımı bir tılsımla...
Yüreğim kanrevan dikenler acımasız ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara menzil uzak...
Gel. Yüreğim ol seher gülüm her ölümümde bana yeniden hayat ver. Elim ol ayağım ol canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden yarat ki seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı cansız varlıklara ne kadar çok sevdiğimi...
Önce sen gel sevgilim solmadan resimler şiirler sislenmeden... İslenmeden geceler... Sonra ölüm gelsin...
Yoksun işte kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.
alıntıdır
|
Geçmişin köprüsünde mağrur durma öyle
sarıl bana.
Gözünde yaş,gönlün buruk bakma öyle
sarıl bana.
Ölümün kara fermanı alnımıza yazılmış
ne yazık ama
Gitsen de geleceğim,
yeter ki sen sarıl bana.
Zaman ne acımasız yıllar pek çabuk geçse de
Ömür;bir mum gibi eriyip bitse de
Sönse de alevlerim,
kor-köz olup tükense de
Seninleyim sevgilim
yeter ki sen sarıl bana.
|
Zaman ne acımasız yıllar pek çabuk geçse de
Ömür;bir mum gibi eriyip bitse de
Sönse de alevlerim,
kor-köz olup tükense de
Seninleyim sevgilim
yeter ki sen sarıl bana.
Beni VerMe ellere.. Al GöTür YüregiNe..
Sakla GösTerMe KimseYe..
Beni VerMe ellere.. Al GöTür YüregiNe..
Sakla GönDerMe Bir Yere..
SarıL Bana KaL BiraZ öYLe..
Dur BiRaz öyLe.. Sus biRaz öYle..
Solugun YeRine Beni Al iÇinE.. VerMe GeriYe..
KaL BirAz öylE... Dur BiRaz öyLe.. Sus biRaz öYle...!
Beni VerMe ellere.. Al GöTür YüregiNe..
Sakla GösTerMe KimseYe..
Beni VerMe ellere.. Al GöTür YüregiNe..
Sakla GönDerMe Bir Yere..
SarıL Bana KaL BiraZ öYLe..
Dur BiRaz öyLe.. Sus biRaz öYle..
Solugun YeRine Beni Al iÇinE.. VerMe GeriYe..
KaL BirAz öylE... Dur BiRaz öyLe.. Sus biRaz öYle...!
Gel sarıl
Yüregimin kiyiliklarina
Ser kendini
Icimdeki sevdaya
Saril bana
Saril askima
Düsüyorsun yüregime
Tane,tane yine bu gece
Gel hadi,tut ellerinden sevdami
Düsmesin,gece karanligindan
Bilinmezliklerine düslerin
Bas kaldirislarimiz olsun
Su kara gecelere
Uyanalim birlikte
Sevdanin en dibine
Oksasin dogan günes
Icimizdeki sevgiyi
Kokusu duvarlarimizin
Mutluluk olsun...
MiSRa
|
|
|
|
|
|